Evim Nerede?

Ailelerimizin bir ömür boyu biriktirdiği sayısız anı, iyi kötü çocukluk hatıraları, hamilelik ve doğum sürecinde yaşanılan baskılar, stresler, kabul edemedikleri, yenilgileri, temizlenemeyen zihinsel, ruhsal tortuları, bunların tümü bedenimizin derinliklerinde yuva yapar. Bazende öyle davranışlar üstleniriz ki kontrol edemediğimiz, neden yaptığımızı bilemediğimiz, sürekli dönüp dolaşıp neden hep aynı çözümsüzlükte olduğumuzu anlayamadığımız.

Gelin yaşanmış çok eşsiz bir örnekle açıklayalım bunu. Vardığım sonuç sebebiyle benim için deneyimlediğim bulunmaz seanslardan biriydi bu.

Endometriozis.

Rahim içini döşeyen endometrium tabakasının (rahim içi zarının) rahmin dışında, yumurtalıklarda, karın boşluğunda veya vücudun herhangi bir başka yerinde oluşmasına denir. Olması gerekenden farklı bir yerde var olmasına. Halk arasında ki adıyla çikolata kisti.

Biyolojide rahim ev demektir. Hayat bulduğumuz, güvende, korumada olduğumuzu hissettiğimiz evimiz.

İkiz kız bebeklere hamile bir anne, ileri yaşı sebebiyle oldukça zor bir hamilelik geçirmektedir. Eşiyle birlikte yaşadıkları şehirde birbirlerinden başka destek alabilecekleri hiç kimseleri yoktur. Üç günlük iş gezisinden dönen eşini dört gözle bekleyen kadın, eşinin döndüğü akşam da evde olmayacağını şirkette çalışması gerektiğini öğrendiğinde büyük hüsrana uğrar. Yorgunluğu, tahammülsüzlüğü artık hat safhadadır. Bu yüzden de eşinden ne olursa olsun birkaç saatte işini bitirip eve mutlaka dönmesi için söz alır. Üç gündür eşinin yolunu gözleyen kadın için bu son saatler, geçen üç günden daha da tahammül edilmezdir. Çünkü yerinden tek başına kalkmak yürümek bile artık onun için büyük zorluk içermektedir. Şefkate, desteğe en çok ihtiyaç duyulan bu anda ki yalnızlığın bedende bıraktığı iz tarifsizdir. Aklı, fikri, gözü saatin ibresinden asla ayrılmaz. Bedeninde ki gerginlik ve beyninde ki şüpheler, bebeklerinin üzerinde de gittikçe artan yoğun bir stresten başka birşey değildir. Zaman fazlasıyla geçmiş olsa da eşi hala eve dönmemiştir. Telefonla ulaşamaz, arayacak kimsesi yoktur, evine sığamaz hale gelir kadın. Son bir gayret evden çıkar ve eşinin çalıştığı şirkete gider. Maalesef aldatıldığına, eşinin başka bir kadınla olduğuna gözleriyle şahit olur. İlişkileri onun için orada biter.

Gelelim tüm bu stresi bedenlerine absorve eden iki küçük bebeğe. Evi yuvası yıkılan annelerinden onlara geriye kalan tek bir bilgi vardır, evim artık yok. Tek dayanağım, yuvam benimle değil, olmaması gereken bir yerde. Evim başka yerde. Bu çatı altında çocuk sahibi olup bakmam mümkün değil çünkü evim artık yerinde yok.

Bebeklerden birinde ileri ki yaşlarda Endometriozis teşhisi konur. Bu küçük bebek annesinin çözemediklerine kendi bedeninde bir çözüm bulmuştur. Teşhis, 26 yaşında, tamda annesinin yaşadıklarına benzer bir travmayı kendi hayatında deneyimlediğinde ortaya çıkar.

Diğer ikiz kardeşte ise konulmuş bir teşhis ya da yaşadığı hiçbir benzer travma yoktur. Fakat ileri ki seansta keşfettiğim çok ilginç başka bir detay vardır. Hayatı boyunca hiçbir yeri evi gibi hissedememiştir bu kardeş. Asla yerleşik bir düzeni olmaz. Evden eve, şehirden şehire geçer hayatı, hep bir arayışla.

Kısacası kimi zaman HASTALIĞI, kimi zaman DAVRANIŞI alır beden.

Yapılması gerekense tüm çıplaklığıyla kaynağa dönüp, Anne ve Babanın ne yaşadığını özümsemek, anlamak ve tüm bunların sizin başınıza değil onların başına gelenler olduğunu beyne duyurmaktır.

Previous
Previous

Çocuklarımız ve Resimleri